Şunun için etiket arşivi: soğanın faydaları

Kış aylarıyla beraber artan virüslerden korunmanın en sağlıklı yolu beslenme ve egzersizdir. Özellikle kovid -19 testi pozitif çıkan ve evde tedavi gören hastalar için uzmanlar, sağlıklı beslenmenin şart olduğunu hatırlatıyor. Antioksidan ve vitaminler bakımından zengin olması gereken bu beslenme şeklini sizler için araştırdık. Peki Kovid-19 testi pozitif olanlar nasıl beslenmelidir?

Solunum yoluyla bulaşan Kovid- 19 virüsü 2019 yılının son aylarından itibaren ortaya çıktı. Dünya Sağlık Örgütü tarafından ise 2020 yılının Mart ayı itibariyle pandemi ilan edildi. Kronik hastaları daha çok olumsuz etkileyen koronavirüs aslında genel olarak bağışıklığı zayıf her birey için tehlikelidir. Koyulan sağlık kurallarının yanı sıra bağışıklığında güçlenmesi gerekir. Uzmanların genelinin sık sık uyardığı bağışıklık sistemimiz ise virüslere karşı vücudumuzdaki tek koruma kalkanıdır. Ancak sadece virüse karşı bağışıklığı güçlendirmek yetmez. Aynı zamanda virüse yakalanmış insanlarında bağışıklıklarını güçlü tutması şarttır. Bu sayede vücudumuz virüsle daha iyi mücadele ederek hızla iyileşmeyi sağlar. Koronavirüse karşı kesin çözüm değildir. Ancak alternatif ve etkili yollardan biridir. Bu yüzden özellikle virüse yakalananların izole oldukları sırada beslenmelerine dikkat etmeleri gerekir. 

KOVİD-19 TESTİ POZİTİF OLANLAR NASIL BESLENMELİDİR? 

Koronavirüs testi pozitif çıkanların hepsi hastanede tedavi edilmez. Vücudunda az oranda virüs tespit edilen ya da grip gibi atlatanlar uzman kontrolünde evde izole olmaları sağlanır. Bu sırada ise vücut az miktarda da olsa virüsle savaşırken bazı sağlık komplikasyonları yaşar. Bunun için bağışıklık sisteminin güçlenmesi için vitamin ve antioksidan bakımından zengin bir beslenme şekline sahip olması gerekir. Ayrıca bunun yanı sıra egzersiz de önemlidir. Bol su tüketimini de unutmamakta fayda var. İzole sırasında vücudun direncinin artması ve ruhsal olarak enerjik hissetmek her hastalıkta olduğu gibi koronavirüs tedavisinde de gereklidir. Öncelikle vücudun direncini artıran protein ayrıca sindirim sistemi için lif ve hücrelerin daha sağlıklı çalışması için vitamin, antioksidan bakımından zengin besinler tüketilmelidir. 

VİRÜSLERE KARŞI BAĞIŞIKLIĞI GÜÇLENDİRME!

– Vücut direnci için en temel kaynak proteindir. Bunun içinde kırmızı ve beyaz et tüketimini arttırmakta fayda var. Kas ve kemik sistemini de güçlendiren protein hastalığın şiddetini de azaltır. Et tüketemeyenler mantar gibi besinleri tüketebilir. Ayrıca yumurta ile de destek verilebilir. Hastalar bu dönemde genellikle iştahsız olurlar. Bu yüzden besinlerin çorba tarzında alınması tavsiye edilir. 

– Omega-3 yağ asidi bakımından zengin olan balık ve ıspanak gibi besinlerde virüsün etkilediği sinir sisteminin kısa sürede iyileşmesini destekler. Bu da hastanın beyin ve ruhsal olarak daha dinç olmasını sağlar. 

– Lif bakımından zengin olan kayısı ve şeftali de sindirim sisteminin çalışmasını sağlayarak hastanın virüsü bu yolla hızla atmasını sağlar. Bunun yanında ise hastanın günde mutlaka 3 litreye yakın su tüketmesi gerekir. Böylece hasta daha hızlı bir iyileşme sürecine girer. Ayrıca yeşil sebzeleri kuru baklagiller ve ekmekte lif bakımından zengindir. Ancak tüketirken miktarlarına dikkat edilmesi gerekir. Uzmanların çoğu bununla beraber egzersiz kısa yürüyüş ya da hareket yapılması gerekir. 

– Öğün aralarında mutlaka mevsimine uygun meyveler eklenmelidir. Meyvelerin çoğunda antioksidan bulunur. Antioksidanlar bağışıklık sistemindeki antikorların sayısını çoğaltarak virüslerin yok olmasını sağlar. Etkilerini de azaltarak virüsün akciğere ya da kana karışmasını önler. 

– Soğan, sarımsak ve maydanoz virüsün ortaya çıktığından itibaren uzmanların tüketilmesi konusunda ısrar ettikleri besinlerin başında gelir. Güçlü antioksidan olan bu besinlere ek salatalık, nane ve fesleğen gibi besinlerde dahil edilmedir. Vücut sağlıklı besinleri düzenli tükettikçe virüslere karşı savaşı da bir o kadar hızlı olur. 

– Ayrıca probiyotik bakımından zengin olan ev turşusu ve yoğurtta etkili besinlerden biridir. 

Geçtiğimiz yılın son aylarında Çin’de ortaya çıkan kısa sürede Dünya genelinde pandemiye neden olan kovid 19 virüsü doğal yaşam akışını bozdu. Kronik hastaların yaşam oranını düşüren sağlıklı insanlarda ise ciddi sağlık sorunlarına yol açar. Testi pozitif olan vatandaşların özellikle beslenmelerine dikkat etmeleri konusunda uzmanlar uyuarıda bulunur. Peki Kovid-19 testi pozitif olanlar nasıl beslenmelidir?

Solunum yoluyla bulaşan Kovid- 19 virüsü 2019 yılının son aylarından itibaren ortaya çıktı. Dünya Sağlık Örgütü tarafından ise 2020 yılının Mart ayı itibariyle pandemi ilan edildi. Kronik hastaları daha çok olumsuz etkileyen koronavirüs aslında genel olarak bağışıklığı zayıf her birey için tehlikelidir. Koyulan sağlık kurallarının yanı sıra bağışıklığında güçlenmesi gerekir. Uzmanların genelinin sık sık uyardığı bağışıklık sistemimiz ise virüslere karşı vücudumuzdaki tek koruma kalkanıdır. Ancak sadece virüse karşı bağışıklığı güçlendirmek yetmez. Aynı zamanda virüse yakalanmış insanlarında bağışıklıklarını güçlü tutması şarttır. Bu sayede vücudumuz virüsle daha iyi mücadele ederek hızla iyileşmeyi sağlar. Koronavirüse karşı kesin çözüm değildir. Ancak alternatif ve etkili yollardan biridir. Bu yüzden özellikle virüse yakalananların izole oldukları sırada beslenmelerine dikkat etmeleri gerekir. 

KOVİD-19 TESTİ POZİTİF OLANLAR NASIL BESLENMELİDİR? 

Koronavirüs testi pozitif çıkanların hepsi hastanede tedavi edilmez. Vücudunda az oranda virüs tespit edilen ya da grip gibi atlatanlar uzman kontrolünde evde izole olmaları sağlanır. Bu sırada ise vücut az miktarda da olsa virüsle savaşırken bazı sağlık komplikasyonları yaşar. Bunun için bağışıklık sisteminin güçlenmesi için vitamin ve antioksidan bakımından zengin bir beslenme şekline sahip olması gerekir. Ayrıca bunun yanı sıra egzersiz de önemlidir. Bol su tüketimini de unutmamakta fayda var. İzole sırasında vücudun direncinin artması ve ruhsal olarak enerjik hissetmek her hastalıkta olduğu gibi koronavirüs tedavisinde de gereklidir. Öncelikle vücudun direncini artıran protein ayrıca sindirim sistemi için lif ve hücrelerin daha sağlıklı çalışması için vitamin, antioksidan bakımından zengin besinler tüketilmelidir. 

VİRÜSLERİ AZALTAN SAĞLIKLI BESLENME ŞEKLİ 

– Vücut direnci için en temel kaynak proteindir. Bunun içinde kırmızı ve beyz et tüketimini arttırmakta fayda var. Kas ve kemik sistemini de güçlendiren protein hastalığın şiddetini de azaltır. Et tüketemeyenler mantar gibi besinleri tüketebilir. Ayrıca yumurta ile de destek verilebilir. Hastalar bu dönemde genellikle iştahsız olurlar. Bu yüzden besinlerin çorba tarzında alınması tavsiye edilir. 

– Omega-3 yağ asidi bakımından zengin olan balık ve ıspanak gibi besinlerde virüsün etkilediği sinir sisteminin kısa sürede iyileşmesini destekler. Bu da hastanın beyin ve ruhsal olarak daha dinç olmasını sağlar. 

– Lif bakımından zengin olan kayısı ve şeftali de sindirim sisteminin çalışmasını sağlayarak hastanın virüsü bu yolla hızla atmasını sağlar. Bunun yanında ise hastanın günde mutlaka 3 litreye yakın su tüketmesi gerekir. Böylece hasta daha hızlı bir iyileşme sürecine girer. Ayrıca yeşil sebzeleri kuru baklagiller ve ekmekte lif bakımından zengindir. Ancak tüketirken miktarlarına dikkat edilmesi gerekir. Uzmanların çoğu bununla beraber egzersiz kısa yürüyüş ya da hareket yapılması gerekir. 

– Öğün aralarında mutlaka mevsimine uygun meyveler eklenmelidir. Meyvelerin çoğunda antioksidan bulunur. Antioksidanlar bağışıklık sistemindeki antikorların sayısını çoğaltarak virüslerin yok olmasını sağlar. Etkilerini de azaltarak virüsün akciğere ya da kana karışmasını önler. 

– Soğan, sarımsak ve maydanoz virüsün ortaya çıktığından itibaren uzmanların tüketilmesi konusunda ısrar ettikleri besinlerin başında gelir. Güçlü antioksidan olan bu besinlere ek salatalık, nane ve fesleğen gibi besinlerde dahil edilmedir. Vücut sağlıklı besinleri düzenli tükettikçe virüslere karşı savaşı da bir o kadar hızlı olur. 

– Ayrıca probiyotik bakımından zengin olan ev turşusu ve yoğurtta etkili besinlerden biridir. 

Nadiren ortaya çıkan et yiyen bakteriye yakalananların yüzde 30’u ölümle sonuçlanır. Bilimsel literatürde hastalığa neden olan nekratizan fassit yumuşak dokuların deformasyonuna neden olur. Peki et yiyen bakteri nasıl bulaşır? Et yiyen bakterinin belirtileri nedir ve tedavisi var mıdır? Hızla müdahale edilmesi gereken enfeksiyon vakalarından biridir. Dokuları bozduğundan organların kısa sürede iflasına sebep olur.

Et yiyen bakteriye bilim literatüründe nekrotizan fasiit denir. Kısa zamanda cilt ve kas yüzeyini kaplayan yumuşak dokuları yok eder. Nadiren görülmesine rağmen çok ciddi sağlık sorunlarına sebebiyet verir. Genellikle bu bakteriye yakalanan her 4 kişiden 1’i ölür. Kesin olarak bilinmese de sağlık örgütleri bu bakterinin, çiğ ya da az pişmiş deniz ürünlerinden bulaştığını vurguluyor. Ayrıca açık bir yaranın tatlı veya tuzlu su ile teması esnasında da bu bakteri vücuda bulaşabilir.

ET YİYEN BAKTERİ NASIL BULAŞIR?

Sürekli denize veya okyanusa açılanlar,

Deniz ürünlerinin bol tüketildiği yerler,

Etin iyi pişirilmediği yerlerde

Bağışıklığı zayıf kişiler,

Kronik rahatsızlığa sahip hastalar,

Açık yaralara sahip olanlar,

Viral enfeksiyon hastaları,

Ameliyattan çıkmış kişiler, et yiyen bakteriye yakalanma riskine sahiptir.

ET YİYEN BAKTERİNİN BELİRTİLERİ?

Bakteri vücuda bulaştıktan 24 saat içerisinde etkisini gösterir. 30 saatti geçtiği durumda ise şiddeti artar. Kızarık, morarma, şişmiş bölgeler, vücut ısısının 5 kat fazla olması, titreme, mide bulantısı, yeşil kusma ve ishal gibi belirtilerle kendini gösterir. Enfeksiyon vücudun her yerine oldukça hızlı yayılır. Bu durum da hastanın şok geçirmesine neden olur. Organ yetmezliğine bağlı ölüm meydana gelebilir.

ET YİYEN BAKTERİ NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Et yiyen bakteri hastalığında erken teşhis çok önemlidir. Tedavi ne kadar erken başlarsa ölüm oranı o kadar azalır. Bulaşıcı olduğundan hasta yoğun bakıma alınarak antibiyotik tedavi süreci başlatılır. Ameliyat ve hiperbarik oksijen tedavisi ise enfeksiyonun vücutta ciddi sorunlar meydana getirmesi sonucunda uygulanır. Fakat bu hastalığın kesin bir tedavi yöntemi bulunamamaktadır. Yapılan araştırmalarda sarımsak ve soğanın bu hastalık için doğal yöntem olarak kullanabileceği uzmanlar tarafından önerilmiştir.

Et yiyen bakteri nadiren görünen bir hastalık olmasına rağmen bu enfeksiyona yakalanan insanların yüzde 30’nun ölümüne neden olur. Peki, et yiyen bakteri nedir ve vücudumuza hangi yolla bulaşır? Sizler için bu soruların yanıtlarını araştırdık. Ölümle sonuçlanan bu rahatsızlığın belirtileri ve nasıl korunması gerektiğine dair her şeyi haberin detayında bulabilirsiniz.

Et yiyen bakteriye bilim literatüründe nekrotizan fasiit denir. Kısa zamanda cilt ve kas yüzeyini kaplayan dokuları yok edebilecek bir etkiye sahiptir. Nadiren görülmesine rağmen çok ciddi sağlık sorunlarına sebebiyet verir. Genellikle bu bakteriye yakalanan her 4 kişiden 1’i ölür. Kesin olarak bilinmese de sağlık örgütleri bu bakterinin, çiğ ya da az pişmiş deniz ürünlerini yedikten sonra ortaya çıkabileceğini vurguluyor. Ayrıca açık bir yaranın tatlı veya tuzlu su ile teması esnasında da bu bakteri vücuda bulaşabilir.

YAKALANMA RİSKİNİ ARTIRAN FAKTÖRLER

Sürekli denize veya okyanusa açılanlar,

Deniz ürünlerinin bol tüketildiği yerler,

Etin iyi pişirilmediği yerlerde

Bağışıklığı zayıf kişiler,

Kronik rahatsızlığa sahip hastalar,

Açık yaralara sahip olanlar,

Viral enfeksiyon hastaları,

Ameliyattan çıkmış kişiler, et yiyen bakteriye yakalanma riskine sahiptir.

ET YİYEN BAKTERİNİN BELİRTİLERİ?

Bakteri vücuda bulaştıktan 24 saat içerisinde etkisini gösterir. 30 saatti geçtiği durumda ise şiddeti artar. Kızarık, morarma, şişmiş bölgeler, vücut ısısının 5 kat fazla olması, titreme, mide bulantısı, yeşil kusma ve ishal gibi belirtilerle kendini gösterir. Enfeksiyon vücudun her yerine oldukça hızlı yayılır. Bu durum da hastanın şok geçirmesine neden olur. Organ yetmezliğine bağlı ölüm meydana gelebilir.

ET YİYEN BAKTERİ NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Et yiyen bakteri hastalığında erken teşhis çok önemlidir. Tedavi ne kadar erken başlarsa ölüm oranı o kadar azalır. Bulaşıcı olduğundan hasta yoğun bakıma alınarak antibiyotik tedavi süreci başlatılır. Ameliyat ve hiperbarik oksijen tedavisi ise enfeksiyonun vücutta ciddi sorunlar meydana getirmesi sonucunda uygulanır. Fakat bu hastalığın kesin bir tedavi yöntemi bulunamamaktadır. Yapılan araştırmalarda sarımsak ve soğanın bu hastalık için doğal yöntem olarak kullanabileceği uzmanlar tarafından önerilmiştir.

Doğada bulunan en iyi antibiyotik olan soğan hakkında merak edilenleri sizler için araştırdık. Yüzyıllardır alternatif tıbbın vazgeçilmez ilacı olan soğan özellikle bağışıklığı güçlendirmede etkilidir. Saç dökülmesini önler. Kandaki şeker seviyesini düzenler. Hem çiğ hem de pişirilmiş olarak tüketilebilir. Uzmanlar mide rahatsızlığı olanların soğanı çiğ tüketmemeleri konusunda uyarıda bulunuyor. Peki soğanın faydaları nelerdir? Soğan hangi hastalıklara iyi gelir? Bir hafta boyunca soğan suyu içerseniz…

Zambakgiller ailesine ait acı bir tadı olan ve içeriğinde yüksek miktara asit bulunan soğan insan sağlığına inanılmaz faydalar sağlar. A, B6, B-Kompleks, C vitaminleri, demir, folik ve potasyum açısından zengin olan soğan birçok hastalığın semptomlarını önler. Uzmanlar düzenli tüketilen soğanın vücudumuzu zararlı bakterilere karşı koruduğu gibi vücudumuzda bulunan zararlı hücrelerin sayısın da azaltığını vurguluyor. Soğan yetiştiriciliği Antik Mısır’a kadar uzanıyor. Tıbbı tedavide alternatif olarak kullanılan soğan özellikle kaynatılıp suyu tüketilirmiş. Mide asidini dengeleyen, sindirimi kolaylaştıran ve idrar söktüren en etkili besindir.Çin ve Japonya ülkelerinde kuru soğan ilaç olarak görülür. Dünya genelinde ekilip tüketilir. 

SOĞANIN FAYDALARI NELERDİR? BİR HAFTA BOYUNCA SOĞAN SUYU İÇERSENİZ…

Kozmetik ürünlerin, ilaçların ve çevresel faktörlerin neden olduğu saç dökülmesini ve saç kıran hastalığını önler. İçerdiği B6 minareli saç dersinin hasara uğramış hücrelerini yeniler. Saç hacmini güçlendirerek ışıl ışıl bir görünüm kazanmasını sağlar.

Güçlü antioksidan ve antibakteriyel maddelere sahip soğan, vücudumuzda oluşma ihtimali olan enfeksiyon bakterilerinin neden olduğu üst solunum yolu hastalıklarının riskini azaltır. 

İçerisinde bulunan selenyum minareli bağışıklık sistemini güçlendirerek, kanser hücrelerine karşı savaşmasını destekler. Aynı zamanda alerjik durumların yaşanma olasılığını engeller.

Bir hafta boyunca düzenli tüketilen soğan suyu, karaciğerdeki yağ oranını azaltır. Böylece akne ve yağlı sivilcelerin oluşmasını önler. Aynı zamanda cildin alt katmanında bulunan dermis tabakasındaki gözenekleri temizleyerek cildin nefes almasını sağlar.

Yapılan araştırmalarda soğan suyunun kan basıncını dengelediğinden; damarı sertleşmesi, kalp rahatsızlıkları ve yüksek tansiyon gibi hastalıklarına yakalanma riskini aza indirdiği gözlenmiştir.

Soğanın içerisinde bulunan GPCS adı verilen madde kemiğin daha güçlü olmasını sağlar. Bu yüzden gelişim çağındaki çocukların, hamile kadınların ve yaşlıların düzenli tüketmesi gerekir. Ayrıca yapılan araştırmalarda soğan suyunun, kemik kırılmasını onarmada da yüzde 70 destek olduğu tespit edilmiştir.

Bazı kadınlarda adet sancıları oldukça yoğun geçer, bazılarında ise bir takım sağlık sorunlarından dolayı adeti gecikir. Düzenli tüketilen soğan suyu bu iki sorununda yaşanma olasılığını azaltır.

– Kanser hastalıklarını önlemede birebir etkisi vardır. Özellikle mide, bağırsak ve kolon gibi kanserler türlerini önler. Sindirim sistemindeki tüm hücreleri yenileyerek fonksiyonlarını geliştirir.

SOĞAN HANGİ HASTALIKLARA İYİ GELİR?

Ekim aylarının başında bir hafta düzenli soğan kürü tüketildiğinde kış boyu üst solunum yolları hastalıkları önler.

Prostatit hastalıkların yaşanmasının önüne geçer.

Bağırsaklardaki hücrelerin işlevselliğini artırarak hazımsızlık kabızlığı engeller. 

Hücrelerin yapısını yeniler.

Saç dökülmemesini sağlar. Saç köklerini güçlendirir.

Kalp ve damar hastalıklarını önler.

Kan şekerini kontrol eder.

Kemik ve kas yapısını güçlendirir.

Kronik uykusuzluğu önler.

Tiroid bezlerini düzenler. Hormonları dengeler.